Şizofreni önceleri geri dönüşümü olmayan kişilik değişiklikleri olarak algılandı. Morel 1852’de zekada bozulmanın ergenlikte başladığı bir hasta serisini “dementia praecox” olarak adlandırdı. 1871’de Hecker ergenlikte başlayan ve “aptallaşma” şeklinde kötüye gidişin olduğu bir hastalık olarak “hebefreni”yi tanımladı. Kahlbaum 1874’te sinir sisteminde bir hastalık olmadan stuporun gözlendiği “katatoni”ye dikkat çekti. 1891’de Pick, Hecker ve Kahlbaum’un tanımladığı hastaların dışında “basit bozulmanın” gözlendiği başka bir grubun varlığından söz etti.
“Sommer’s Textbook”un 1893’teki baskısında Kraepelin; dementia praecox’u, hebefreniyi, katatoniyi ve paranoid demansı “psikolojik dejenerasyon prosesleri” başlığı altında topladı. 1899’da da bu guruptaki tüm hastalıklarda entelektüel bozulma gözlendiği için tümüne dementia praecox adını verdi. 1913’te Kraepelin kendi textbook’unda dementia praecox’u şöyle tanımlamıştı: “dementia praecox, ortak özelliği kişilikte dağılmanın, duygusal hayatta ve istekte belirgin bozulmanın olduğu klinik tabloları içerir.” Kraepelin, duyguların ve isteğin bozulmasını şizofrenide önemli belirtilerden saydığı için, bunların çok fazla bozulmadığı paranoid durumları “parafreni” olarak adlandırdı.
1911’de Bleuler dementia praecox terimiyle oluşan karışıklığı ortadan kaldırmak için “schizophrenia”yi kullanmaya başladı. Tanımını geniş tuttuğu için İsviçre’de çok popüler bir hastalık oldu. Amerika’da da DSM-III öncesi şizofreni tanısı Bleuler ekolünden etkilendiğinden hastalığın sıklığı daha fazla bulunuyordu. DSM-III’le birlikte tanım Kraepelin ekolüne daha çok yaklaşınca sıklıkta yarı yarıya düşme oldu. Çünkü Kraepelin’in tanımlamaları Bleuler’inkilerden daha deskriptif ve detaylıydı.
Bleuler şizofreninin belirtilerini iki ana kümede toplamıştı. Temel belirtiler her şizofrende olması gereken ve altta yatan patoloji ile ilgili olan belirtilerdi. İkincil belirtiler bunların üzerine ekleniyor ve çoğu onarım, düzelme ve uyum yapma esnasında ortaya çıkıyordu. Bleuler’in tanımı daha dinamikti ve belirti kümeleri arasında nedensel ilişkiler kurmuştu. Birincil belirtiler daha çok negatif semptomları içerirken, ikincil belirtiler pozitif semptom ağırlıklıydı.Temel belirtileri meşhur “4A belirtisi” olarak tanımlamıştı.
İkincil belirtilerde;
Kleist, şizofreni hafiflese bile yeti kaybına yol açtığını düşünerek hasta gurubunu daha daralttı. Bu dönemde şizofrenik semptomların neler olduğu ve bunlara bağlı olarak şizofreninin iyileşebilen bir hastalık olup olmadığı tartışılıyordu. Schröder (1920) manik-depresif olmayan ama dönemsel nitelikli bir gurup dejenerasyon psikozu tanımladı. Kleist bunlara “sikloid marjinal psikozlar” derken, Leonhard bunlara “sikloid psikozlar” dedi.
Schneider DSM ve ICD tanı ölçütlerinde de kullanılan “ilk sıra ve ikinci sıra belirtileri” tanımladı. İlk sıra belirtilerinin sadece şizofreniye has olmadığını ama hastalığın tanınmasında faydalı olduğunu belirtti. İlk sıra belirtileri gözlenmeden de şizofreni tanısı konulabileceği uyarısında da bulundu.
İlk sıra belirtiler;
İkinci sıra belirtiler
Neo Rezonans hakkında detaylı bilgi için
Neo Rezonans Antalya
sitemizi ziyaret edebilirsiniz.
Copyright © 2015 Antalya Terapi Psikiyatri. Web Programlama - Maxantalya